9 Ekim 2011 Pazar

Eşrefoğlu Dergisinden bir konu; EŞREFOĞLU CAMİİ-İmam- Hatibi-İsmail EFE

05 Ekim 2011 Çarşamba, 19:57 tarihinde




                            EŞREFOĞLU CAMİİ                                                                                                
                    
  Eşrefoğlu Camii, Beyşehir Gölü’nün 100. Kuzeyin de şehrin ilk kurulduğu yer olan ve hala aynı isimle anılan “içerişehir” mahallesinde’dir. Camii Eşrefoğlu Beyliği’nin kurucusu Seyfeddin Süleyman Bey 1296-1299 tarihleri arasında yaptırmış olup Anadolu’da ki düz tavanlı ahşap direkli Ulu Camilerin en büyüğü en görkemlisi ve en orijinalidir. Türk mimari kültüründe önemli bir yere sahip olan ağaç direkli düz toprak damlı camilerin Anadolu’da ki ilk örneklerinden olan Beyşehir Eşrefoğlu Camii ahşap ve taş işçiliği çinicilik, kalemisi, süslemeleri hünkar (bey) mahfili, müezzin mahfili çilehaneleri, dehlizleri, kar deposu gibi özellikleri ile ayrıca dikkat çeker.
                Eşrefoğlu Camii’ni diğer camilerden ayıran bir özellik de dikdörtgen plan üzerinde beş cepheli oluşudur. Cami’nin üç giriş kapısından biri olan taç kapı portalı (ana giriş kapsısı) bu cepheye yerleştirilmişti. Bu cepheye aynı zamanda çarpık cephede denir ve burası kuzeydoğu yönündedir. Bu beşinci cephenin yapılmasını camiinin inşası sırasında şehrin ana yollarından bir tanesinin bu istikametin geçtiğini dolayısıyla yolun bozulmayıp caminin yola uydurulduğuna bağlayanlar vardır. Taç kap portalının bulunduğu bu beşinci cephe kesme taşlarla diğer dört cephe moloz taşlarla örülüdür.
                Eşrefoğlu Camii’nin tavanındaki 98 adet ana giriş ve 450’nin üzerindeki tali kirişleri cami içinde erkekler bölümündeki  42 adet ve bayanlar sermahfilindeki  5 adet toplam 47 adet 0.38 ile 0.45m. çapında ahşap direkler taşımaktadır. Bu sütun ve kirişlerin tamamı sedir ağacıdır. Cami içinde kuzey-güney yönünde dizilmiş olan sütunlar camiyi yedi sahına ayırmaktadır.    
         
EŞREFOĞLU CAMİİ KAR DEPOSU
            Caminin tam ortasında yer alan boşluk hakkında üç görüş vardır. Birinci görüş; burasının Selçuklu mimari geleneğinde dış avlu yerine yapı içerisinde yer alan sembolik bir avludur.
                İkinci görüş; su ihtiyacı için doldurulan bir sarnıçtır. Ancak bu görüş ihtimal dahilinde değildir. Çünkü Beyşehir gölüne 100m. Mesafede bulunan cami de böyle bir ihtiyaçtan söz edilmesi pek mümkün gözükmüyor. Üçünü görüş ise cami ortasındaki bu boşluk bir kar deposudur. Her ne kadar bu görüş hakkında somut bir bilgiye ulaşılamasa da orman mühendisleri ile görüşmelerimiz  neticesinde  şöyle bir kanıya vardık eldeki bilgilere göre camii inşasında kullanılan sedir ağaçları Torosların uzantısı olan Anamas Dağı ormanlarından kesilmiştir. Kesilen bu sedir ağaçları beş-altı ay ya da daha fazla bir süre Beyşehir gölünde ıslatılmış daha sonra hayvan gübresine yatırılmak suretiyle fırınlanmıştır. Dolayısıyla fırınlanan bu sedir ağaçlarının belli bir neme ihtiyacı vardır. Konu ile ilgili olarak Prof. Dr. Melih Boydak ve Dr. Mehmet Çalıkoğlu’nun birlikte yazmış oldukları Toros sedirinin biyolojisi ve silvikültürü adlı kitabın 214. Sayfasında göller bölgesinin daha nemli bazı kısımlarında ekimler dikimlere oranla daha başarılı olabilir. 221. sayfada ise güney yamaçlardaki sedir ağaçlandırmalarında önemli bir sorun, karın erken kalkması nedeniyle görülen çıplak don olayıdır ifadeleri sedir ağaçlarının neme duydukları ihtiyacı anlatıyor. Kitapta ağırlıklı olarak sedir ağaçlarını ormandaki yetişme tarzından bahsediliyor fakat M.Ö 2750 yıllarından bu yana gemi inşasında da nemli ortamlarda yüzerek çok uzun  yıllar yaşayan sedir ağaçları kullandığını biliyoruz. Buda bize sedir ağaçlarının kesildikten sonraki durumu hakkında bilgi veriyor.
                1941 yılına kadar camii, üzeri toprak dam idi. Halk arasında ki rivayete göre bu yıla kadar dama biriken kar, karlık diye tabir edilen boşluğun üzerindeki aydınlık fenerin olduğu kısımdan bu boşluğa kürünür,  üstten yarım metre boşluk kalıncaya kadar basılarak depo edilir, karın üstüne hasır serilmek suretiyle üstü samanla doldurulmuş. Böylece hem caminin aşırı derecede soğuk olması önlenir hem de karın erimeden yaza kadar muhafaza edilmesi sağlanır, ayda birkaç defa yatsı namazından sonra hasır yarıya kadar açılarak karın yavaş yavaş erimesi sonucu ağaçların nemlenmesine imkan tanınırmış.

                1941 de camii üstü kiremitle kapatıldıktan sonra kuyuya kar küreme işi yapılamadığından yaklaşık 10 yıl daha insanlar kışın buz tutan Beyşehir gölünden kağnılarla ve sırtlarında buz kütleleri getirerek camideki karlılığı doldurmuşlar. Bu işlemin camideki ağaçların nemini sağlamak için yaptıklarını söyleyenler cami cemaati bazı yaşlılar veya baba ve dedelerinden duyduklarını söyleyen vatandaşlar.1941 yılından beri kar depo edilmeyişinden dolayı ağaçlarda yer yer kuruma ve çatlama görülmektedir.10 yıldır Eşrefoğlu camiinde görev yapan bir kişi olarak bu durum bizi hayıflandırmaktadır. Bundan dolayı Eşrefoğlu camiine iklimlendirme sistemi kurulması hususunda tarafımdan bir dilekçe ile Beyşehir Orman İşletmesi Müdürlüğü’ne müracaatta bulunulmuş olup Orman İşletmesi Müdürlüğümüz tarafından ise Süleyman Demirel Üniversitesi Orman Fakültesine bir yazı gönderilmek suretiyle konunun bilimsel araştırması yapılarak rapor verilmesi istenmiştir. Rapor nihayet  10 Ocak 2011 tarihinde elimize ulaşmıştır. Raporda kar deposu yerine iklimlendirme sistemi denilen ne aletlerinin kurulması tavsiye edilmiştir. 


Burada yaz aylarına kadar muhafaza edilen kar ya da buz , yazın camiyi serin tutarak klima görevi görürken, tarlada, bahçede çalışan vatandaşlarında soğuk su ihtiyacını karşılarmış.
1965 yıına kadar karlığın genişliği 5.10*5.20 m derinliği ise yaklaşık 7 m olup, bugün içindeki karlığın dışında olan dört adet sütun o yıllara kadar karlığın içerisindeymiş fakat 1963 yılı yazın da camii içine giren güvercinleri kovmaya çalışırken cemaatten birinin, karlığın etrafındaki korkulukların iyice harap olması  ve kaldırılmış olması nedeniyle kar kuyusu fark edemeyip kuyuya düşmesi, kullanılmayan kar deposunun hem iki-iki buçuk m kadar doldurulmasına hem de daraltılmasına neden olmuştur. Karlığın yaklaşık 7 m iken 1965 yılında doldurularak 4 m 20cm düşürülmüş, genişlik ise 3.90*3.20 m daraltılmıştır.
                Bey mahfili: caminin güney- batı köşesinde yer alan dikdörtgen beymafili enine 1, boyuna 2 sahınlık alana kurulmuştur. Yerden 3.95 metre yükseklikteki mahfili yerden kuzey güney yönünde yerleştirilen 0.35 çapında 2.80 m. Boyunda iki ahşap sütün ve bu sütunların üstünde bir ana kiriş ve bununda üstünde bir ucu batı duvarına basan 18 adet tali kirişler taşımaktadır.
                Müezzin mahfili: yerden yüksekliği 2.35 m. Kenar uzunlukları 5.45 m kare bir alana oturan mahfil mihrapının kubbesi ile karlık arasındaki dört sütun arasına kurulmuştur. Mahfil kirişlerle, köşelerde orta sahının kıble yönündeki dört direğe, aralarda ise tali desteklerle taşınmaktadır. Etrafını çeviren 0.58 m yükseklikteki korkuluklar “ajur” tekniğiyle işlenmiş, taşıyıcı kirişlerin alt ve yan yüzleri bitkisel motiflerle süslenmiştir.
                Mihrap: Eşrefoğlu Camii’nin mihrabı 13. Yüzyıldaki en başarılı mozaik çinili mihraplardandır. Üslup bakımından Konya mihraplarına bağlanır ve Selçuklu mihraplarıyla yarışabilecek seviyededir. Kütlesi kıble duvarından olan 0.50 m. Dışarı doğru çıkıntı yapan ve tamamı mozaik çini ile kaplı olan mihrabın kenar çevresi ile birlikte genişliği 4.58 m. yüksekliği 6.17 m. Beş bordürle çerçeve içerisine alınmış mihrabın ikinci bordürü kitabe bordürü olup Ali imran suresinin 38-41. Ayetleri yazılıdır. Mihrab önü kubbesi sırlı tuğla denilen tuğlalar arasında yeni çinilerle kaplıdır. Kubbe eteğinde ise bakara suresinin 255 ve 256. Ayetleri yazılmıştır.
                Minber: Eşrefoğlu camii’ nin minberi, tamamı ceviz ağacından hakiki “kündekârı” tekniğiyle oymalı, çatmalı olarak yapılmış, binlerce yıldız ve geometrik parçalarına da katma ve eğri kesim tekniği uygulanmıştır. İnanılmaz bir gösterişe sahip olan 4.02 metre uzunluğundaki minberin ön yüzü genişliği 1.02, yüksekliği 2.70 m kubbe külahının tepesine kadar olan yüksekliği 6.02 m. dir. Minber kapısı kemerinin köşe dolguları arasına minberi yapan usta ismini yazarak adeta imzasını atmıştır. Sağ köşedeki yapan işçi anlamında “amel-i” soldaki ise “isa” dır.yani minberi yapan isa demektir. Kapı üstünde ki aynalık kısmında ise “mâkili” yazı sitili ile Allah, Muhammet vedört halifenin isimleri olan Ebubekir, Ömer, Osman ve Ali isimleri yazılıdır.
Eşrefoğlu Camii’nin daha bir çok özelliğini ve detaylarını çok yakında yayınlanacak olan kitabımız da görebilirsiniz.
Selam ve dua ile,

     

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder